1975 yılından bu yana tam 41 yıldır Manisa`da kooperatifçilik yapıyorum.
Görev yaptığım süre içinde 18 vali ile tanışma ve çalışma olanağı buldum.
Valiler Manisa’da ortalama 27 ay kalmışlar.
Daha uzun süre ve daha kısa süre kalanları da olmuş elbet.
27 aylık süre bir vali için yeterli olamaz.
Vali göreve başladığında, en az 4-5 ay “hoş geldiniz, hayırlı olsun” ziyaretleriyle geçiyor.
İldeki kurum ve kuruluşları, yöneticilerini ve yaptığı çalışmaları tanımak görmek için ilçeleri de düşünürseniz bir yıl bile yetmiyor.
Kenti, dünü ve bugünü ile tanımak, geleceğini planlamaya çalışmak zaman ve emek istiyor.
Siz tam kenti tanırken, geleceğine ilişkin planlar, programlar ve projeler hazırlarken bir bakmışsınız tayininiz çıkmış…
Bence valilerin bu kadar hızlı değişmesi, kentte kaldıkları sürenin kısa olması doğru ve yararlı değil.
Bir vali, bir belediye başkanı gibi bir kentte en az 5 yıl kalmalı.
Başlayan ve devam eden projeler varsa bu süre uzatılmalı.
41 yılda 17 vali tanıdım. 17 valiye, yaptığımız ve yapacağımız işleri fırsat buldukça anlatmaya çalıştım. Tam yeni bir işe yeni bir projeye odaklanmışken, bir bakmışım valimiz gidiyor.
Valiler gidiyor ama hayat devam ediyor.
Yaptıklarımızı, yapacaklarımızı yeni valiye anlatmak için fırsat kollamaya başlıyoruz. Fırsat buldukça kentimizi, kentimize ait görüşlerimizi ve önerilerimizi anlatmaya çalışıyoruz.
Bu güne kadar, hiçbir valimizden, kişisel bir isteğim olmadı. Önerdiklerimin ve istediklerimin tümü kentimle, güzel Manisa’mızla ilgili oldu.
Şimdi, yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı yeni valimiz Sayın Mustafa Hakan Güvençer’e anlatmaya çalışacağız. İlk aylar yoğun geçecek, görüşmelerde projeler konuşulamayacak, gelecek tasarımları yapılamayacak, belki en az bir yıl sonra, kendimizi ve projelerimizi anlatma fırsatı bulacağız.
Gerçekten bir vali için, bir kentte iki yıl kalmak çok az bir süre. Eşi için az, varsa çocukları için az bir süre. Çocukları okuyorlarsa eğitimlerini yarım bırakmış olacaklar.
Zorunlu olmadıkça bir vali en az beş yıl görev yaptığı ilde kalabilmeli.
Bir valinin iz bırakması, projeler başlatıp, başladığı projeleri bitirmesi için, iki üç yıl yetmiyor.
Kurum ve kuruluşlarda, oryantasyon eğitimleri yapılır. Eğitim amacı, kişinin görev yerini kadrolarını tanıması sürecidir oryantasyon.
İlk günler, başta da belirttiğim gibi, hoş geldiniz, hayırlı olsun ziyaretleriyle geçecektir. Sonra, ilçelere ziyaretler yapılacaktır. Bazı kurum ve kuruluşlara ziyaretler yapılacaktır.
Sayın Valimiz, Erdoğan Bektaş’ı bir burukluk içinde uğurlayacağız. Kendisini tanımış ve ısınmıştık. Belli konularda bakış ve anlayış birliği sağlamıştık. Turizme ilgisini ve desteğini sever olmuştuk. Ne yazık ki, gidiyor.
Yeni Valimiz Sayın Mustafa Hakan Güvençer’e hoş geldiniz diyeceğiz. Projelerimizi anlatacağız. Destek isteyeceğiz. Görüşmek için fırsat kollayacağız. Bu kent için yaptıklarımız ve yapacaklarımız var. Yaptıklarımızın tümü kamuya yararlı işler. Kentimizin kalkınması ve tanıtımı için gerekli işler.
Güle güle sayın valim Erdoğan Bektaş, adınız ve anınız yüreğimizde yaşayacak.
Hoş geldiniz sayın Valim Mustafa Hakan Güvençer, kentimizde yapılacak çok iş var. Başlattığımız ve başlatacağımız projelerimiz var. Katkılarınızı bekliyoruz…
Karabulutlar kaplamış gökyüzünü
Kırılmış kolumuz kanadımız
Silahlarımız alınmış ellerimizden
Ordularımız dağıtılmış.
İhanet çöreklenmiş ülkeme kara bir yılan gibi
Kenetlenmiş çenelerimiz suskunuz.
Oysa esas olan, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.
Bu da ancak bağımsız kalmakla olur. Bağımsızlıktan yoksun olan uluslar karanlıktan kurtulamazlar
Türk’ün onuru, Türk’ün yetenekleri büyüktür Türk’e tutsak olarak yaşamaktansa ölmek yaraşır,
Öyleyse ya bağımsızlık ya ölüm diyordu Mustafa Kemal.
Ya bağımsızlık ya ölüm! 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz başladı. Çarpışmalar sırasında Türk askeri, kahramanlık ve fedakârlıklarına yenilerini ekledi. Yeni bir destan yazılıyordu Anadolu’da alın teri göz nuru ve kanla yeni bir destan yazılıyordu Anadolu bozkırında.
Başkomutan Mustafa Kemal’in, 30 Ağustos 1922’de Zafertepe’den bizzat yönettiği Büyük Taarruz’la büyük bir zafer kazanıldı. Tarihe altın harflere yazılan 30 Ağustos Zaferi’nin ardından, Çalköy’de yıkık bir evin avlusunda kırık bir kağnı arabası çevresinde toplandı paşalar. Harita üzerinde durum değerlendirmesi yaptılar.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanındaki, İsmet Paşa ve Fevzi Çakmak Paşa’ya Yunan Ordusunun yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve Yunanları mağlup etmek için İzmir’e girmenin şart olduğunu söylüyordu. İzmir’in kurtarılmasının ardından Cumhuriyet’e giden yol açılmış olacaktı.
Mustafa Kemal, Batı Cephesindeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bir bildiri kaleme aldı.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları;
Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz.
Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakârlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız.
Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır.
Savaş alanlarındaki başarı ve fedakârlıklarınızı yakından görüp izliyorum.
Ulusumuzun size olan övgülerinin iletilmesine aracılık etme görevinin arkasını bırakmayacak, sürekli olarak yerine getireceğim. Ödüllendirme için başkumandanlığa öneride bulunulmasını, cephe kumandanlığına buyurdum. Bütün arkadaşlarımın, Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim.
Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
Diyordu Mustafa Kemal
76 yaşında bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyım. En büyük dileğim, milli bayramlarımızı coşkuyla kutlanması ve büyük zaferlerin, Atatürk gibi büyük kahramanların adının ve anısının sonsuza dek yaşatılmasıdır.
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.
© Copyright 2024 - Yeni Manisa
E-mail : info@yenimanisa.com
gerekli
gerekli - yayımlanmayacak