31 Mart 2019’da oylarımızı kullandık.
Bence bu seçimlerin kazananı Türkiye oldu.
Seçim sonuçlarını tüm partilerin “biz kazandık” diye açıklaması, Türkiye’nin kazandığının ifadesidir.
Seçim sonuçlarını nasıl okuyacağız:
Birinci sonuç: Seçmen kavgayı bırakın uzlaşın sorunları birlikte aşın dedi.
İkinci sonuç: Yaşanan ekonomik durum sonuçlarda etkili oldu, kooperatiflere ve tarıma öncelik verenler kazandı.
Yapılacak iş, normalleşmeyi sağlamaktır. Toplumsal barışı ve dayanışmayı güçlendirmektir. Halkın yaratıcı üretken gücünü kooperatifler yoluyla etkin biçimde kullanmaktır.
Cumhurbaşkanı, Sayın R. Tayyip Erdoğan, diğer siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına ayrımsız herkese, güzel bir gelecek için haydi dostça uzat elini demelidir.
Mutlaka hükümette değişikliğe gidilmeli, bazı bakanlar gecikmeden değiştirilmelidir. Bu durum işbirliği ve dayanışmayı kolaylaştıracaktır.
Bu köşede 29 Mart Cuma günü yazdığım yazıda, uzlaşma olmadan olmaz, uzlaşma şart demiştim. Germeyelim gerilmeyelim demiştim. Bugün Cuma, yarın cumartesi öbür gün 31 Mart Pazar, Pazar günü oylarımızı kullanacağız. Oy kullanmak yurttaş için hem bir hak hem de bir ödevdir demiştim. Oylarımızı kullanalım diye çağır yapmıştım. Gidip oylarımızı kullandık. Seçmen, uyarısını açık ve anlaşılır biçimde yaptı. Yazımın başlığında da yazdığım gibi, seçimi Türkiye kazandı.
Yapacak çok işimiz var. Zaman birlikte çalışma, işimize bakma zamanıdır. Sevinme ve üzülme dönemi uzun sürmemeli. Geçtiğimiz haftaki yazımı “ekonomide ve dış politikada sıkıntılar var. Bu ülkede ilk kez kriz yaşanmıyor. Tüm krizlerden çıkmayı başardık. Bu krizden de çıkarız. Birleşerek Çanakkale’yi geçilmez yaptığımız gibi, birleşerek kurtuluş savaşını kazandığımız gibi, birleşerek genç bir cumhuriyet kurduğumuz gibi, krizleri de ancak birleşerek aşarız. Bu dönemde, ülkenin sorunlarına partiler üstü bakabilecek, çözümler üretecek, uzlaşmayı kolaylaştıracak bilge kişilere çok ihtiyacımız olacak. Bilgelere danışmak bizim geleneğimizde var. Bilgelere danışacağız ve sorunları birleşerek aşacağız. Dışta yıpranan itibarımızı, meydan okuyarak değil, demokrasimizi tüm kurum ve kurallarıyla işleterek yükseltebiliriz. Ekonomi yönetimini işin ehli olanlara bırakarak krizi aşabiliriz. Bu güzel ülkenin, evinde mahallesinde, köyünde kasabasında kentinde her yerinde, en tepesinden en küçük birim olan aileye kadar uzlaşmaya ihtiyacı var.” Şeklinde özetleyebilirim.
Lütfen, yeni beyaz bir sayfa açalım, cumhurbaşkanının çağrısıyla, liderler bir araya gelsin. Toplumsal barışın ve dayanışmanın yolu açılsın. Ülkenin yöneticileri ayrıştıran değil birleştiren olmalı, ülkenin ve yurttaşların tümünü kucaklamalı yoksa uzlaşma zorlaşır, uzlaşmanın yerini dayatma ve dikleşme alır.
Sevgiyi ve bilgiyi paylaşarak büyütmeye ihtiyacımız var. Bir siyasi partinin üyesi olmak diğer siyasi partilerin düşmanı gibi davranmayı gerektirmez. Tek ihtiyacımız var: Uzlaşma, sadece uzlaşma.
Haydi Türkiye göster kendini. Haydi, değerli liderler, elele verin gösterin kendinizi. Başka Türkiye yok…
Karabulutlar kaplamış gökyüzünü
Kırılmış kolumuz kanadımız
Silahlarımız alınmış ellerimizden
Ordularımız dağıtılmış.
İhanet çöreklenmiş ülkeme kara bir yılan gibi
Kenetlenmiş çenelerimiz suskunuz.
Oysa esas olan, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.
Bu da ancak bağımsız kalmakla olur. Bağımsızlıktan yoksun olan uluslar karanlıktan kurtulamazlar
Türk’ün onuru, Türk’ün yetenekleri büyüktür Türk’e tutsak olarak yaşamaktansa ölmek yaraşır,
Öyleyse ya bağımsızlık ya ölüm diyordu Mustafa Kemal.
Ya bağımsızlık ya ölüm! 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz başladı. Çarpışmalar sırasında Türk askeri, kahramanlık ve fedakârlıklarına yenilerini ekledi. Yeni bir destan yazılıyordu Anadolu’da alın teri göz nuru ve kanla yeni bir destan yazılıyordu Anadolu bozkırında.
Başkomutan Mustafa Kemal’in, 30 Ağustos 1922’de Zafertepe’den bizzat yönettiği Büyük Taarruz’la büyük bir zafer kazanıldı. Tarihe altın harflere yazılan 30 Ağustos Zaferi’nin ardından, Çalköy’de yıkık bir evin avlusunda kırık bir kağnı arabası çevresinde toplandı paşalar. Harita üzerinde durum değerlendirmesi yaptılar.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanındaki, İsmet Paşa ve Fevzi Çakmak Paşa’ya Yunan Ordusunun yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve Yunanları mağlup etmek için İzmir’e girmenin şart olduğunu söylüyordu. İzmir’in kurtarılmasının ardından Cumhuriyet’e giden yol açılmış olacaktı.
Mustafa Kemal, Batı Cephesindeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bir bildiri kaleme aldı.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları;
Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz.
Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakârlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız.
Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır.
Savaş alanlarındaki başarı ve fedakârlıklarınızı yakından görüp izliyorum.
Ulusumuzun size olan övgülerinin iletilmesine aracılık etme görevinin arkasını bırakmayacak, sürekli olarak yerine getireceğim. Ödüllendirme için başkumandanlığa öneride bulunulmasını, cephe kumandanlığına buyurdum. Bütün arkadaşlarımın, Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim.
Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
Diyordu Mustafa Kemal
76 yaşında bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyım. En büyük dileğim, milli bayramlarımızı coşkuyla kutlanması ve büyük zaferlerin, Atatürk gibi büyük kahramanların adının ve anısının sonsuza dek yaşatılmasıdır.
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.
© Copyright 2024 - Yeni Manisa
E-mail : info@yenimanisa.com
gerekli
gerekli - yayımlanmayacak