16 Nisan 2017 tarihinde tarihe not düştük. Geride yıllarca sürecek tartışmalar bırakan bir referandum yaptık. Reforma ilgi yüksekti. Katılım yüzde 85`i aştı.
Yüzde 51.41 Evet çıkması, Evetçi’lerde buruk bir sevinçle karşılanırken, Büyükşehirlerde hayır'ın öne geçmesi gelecek için Hayır’cıları umutlandırdı.
Anayasalar toplumsal uzlaşma metinleridir. Toplumsal uzlaşma 50+1 demek değildir. Toplum ikiye ayrılmıştır. İki kişiden birisi evetçi diğeri hayırcıdır. Anayasa metinleri kolay değiştirilen metinler olmamalı. Apartman ve sitelerin Yönetim Planları (Anayasaları) ancak 4/5 çoğunlukla değiştirilebiliyor. Anayasa değişikliği için, mecliste yarıdan bir fazlası yetmediği gibi referandumda da yetmemeli bence. Böyle bir durum toplumu uzlaşmaya zorlayacaktır.
Referandum öncesi yazdığım yazılarda ve yerel radyo 'Radyo Hiraş'da yaptığım konuşmalarda hep aynı geminin yolcuları olduğumuzu söyleyip durdum. Ülkemizin sorunlarını ayrışarak değil birleşerek çözebileceğimizi söyledim. Sandığa gidip oy kullanmak bir yurttaşlık görevidir. Etkin yurttaş oyunu kullanan, soran sorgulayan ve katılan yurttaştır. Kentleşmenin ve kentlileşmenin mesafe kaydettiği büyük kentlerde, hayır diyenlerin sayısının giderek yükseldiğini gördük. Gelişmenin kentleşme olduğunu söyleyenler haklı çıkıyor.
Referandumu eşit olmayan koşullarda gerçekleştirdiklerini, bunu karşı çıkılmaz bir gerçek olduğunu söyleyebiliriz.
Bu referandum bir gerçeği ortaya çıkardı, toplumun yarısı evet derken diğer yarısı hayır dedi. Dolayısıyla bu anayasa değişikliği ve onun oluşturduğu bütün anayasa bir anlamda bir toplumsal uzlaşma belgesi olma niteliğini büyük ölçüde zayıflatmış oldu.
YSK’nın, yasaya uymayan çelişkili kararları referandumu tartışmalı hale getirdi. Yurt dışından gelen oylarda mühürsüz olanlar geçersiz sayılırken, yurt içinde geçerli sayıldı.
Yasalar uyulmak için yapılır. Hukuk devletinde yasalar yurttaşlar uyduğu gibi YSK’da uymak zorundadır. Yasalara uyulmazsa hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti kavramı büyük ölçüde yara almış olur.
"Maç yapılırken, maçın ortasında kural değişmez” denilir her zaman. Bu evrensel bir kuraldır. YSK, maçın ortasında, üstelik zarflar açıldıktan sonra yasalara aykırı olarak kuralları değiştirdi. “Milletin kararına saygılıyız ama milletin kararına YSK gölge düşürmüştür" diyenler hukuk mücadelesini sürdürüyorlar. YSK’nın kararı sadece yurt içinde değil yurt dışında da tartışılıyor.
Demokrasimizi hukukun üstünlüğünü öne çıkararak, kuvvetler ayrımını koruyarak güçlendirebiliriz. Demokrasi çoğunluğun dediğinin olması değildir sadece azınlığın korunmasıdır. Anayasa gibi bir konu önemine yaraşır bir özenle ele alınmalıdır.
Şimdi, hızla normalleşmenin yollarını aramalıyız. Artan işsizliğe, geçim sıkıntısına çareler bulmalıyız. Yabancı ülkelerle ilişkilerimizi yoluna koymalıyız. Tartışmaların kısır döngüsünden kurtulup işimize bakmalıyız.
Karabulutlar kaplamış gökyüzünü
Kırılmış kolumuz kanadımız
Silahlarımız alınmış ellerimizden
Ordularımız dağıtılmış.
İhanet çöreklenmiş ülkeme kara bir yılan gibi
Kenetlenmiş çenelerimiz suskunuz.
Oysa esas olan, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.
Bu da ancak bağımsız kalmakla olur. Bağımsızlıktan yoksun olan uluslar karanlıktan kurtulamazlar
Türk’ün onuru, Türk’ün yetenekleri büyüktür Türk’e tutsak olarak yaşamaktansa ölmek yaraşır,
Öyleyse ya bağımsızlık ya ölüm diyordu Mustafa Kemal.
Ya bağımsızlık ya ölüm! 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz başladı. Çarpışmalar sırasında Türk askeri, kahramanlık ve fedakârlıklarına yenilerini ekledi. Yeni bir destan yazılıyordu Anadolu’da alın teri göz nuru ve kanla yeni bir destan yazılıyordu Anadolu bozkırında.
Başkomutan Mustafa Kemal’in, 30 Ağustos 1922’de Zafertepe’den bizzat yönettiği Büyük Taarruz’la büyük bir zafer kazanıldı. Tarihe altın harflere yazılan 30 Ağustos Zaferi’nin ardından, Çalköy’de yıkık bir evin avlusunda kırık bir kağnı arabası çevresinde toplandı paşalar. Harita üzerinde durum değerlendirmesi yaptılar.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanındaki, İsmet Paşa ve Fevzi Çakmak Paşa’ya Yunan Ordusunun yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve Yunanları mağlup etmek için İzmir’e girmenin şart olduğunu söylüyordu. İzmir’in kurtarılmasının ardından Cumhuriyet’e giden yol açılmış olacaktı.
Mustafa Kemal, Batı Cephesindeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bir bildiri kaleme aldı.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları;
Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz.
Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakârlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız.
Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır.
Savaş alanlarındaki başarı ve fedakârlıklarınızı yakından görüp izliyorum.
Ulusumuzun size olan övgülerinin iletilmesine aracılık etme görevinin arkasını bırakmayacak, sürekli olarak yerine getireceğim. Ödüllendirme için başkumandanlığa öneride bulunulmasını, cephe kumandanlığına buyurdum. Bütün arkadaşlarımın, Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim.
Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
Diyordu Mustafa Kemal
76 yaşında bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyım. En büyük dileğim, milli bayramlarımızı coşkuyla kutlanması ve büyük zaferlerin, Atatürk gibi büyük kahramanların adının ve anısının sonsuza dek yaşatılmasıdır.
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.
© Copyright 2023 - Yeni Manisa
E-mail : info@yenimanisa.com
gerekli
gerekli - yayımlanmayacak