Kelimelere yeni anlamlar yüklemeyi seviyorum. Anlam yüklemek yerine, kelimenin içinde varolan anlamı açığa çıkarmayı seviyorum dersem daha doğru olur.
Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Bu günün anlam ve önemini dikkate alarak Manisa adının içinde varolan anlamı açığa çıkarmak ve paylaşmak istiyorum. Manisa’nın bu yeni anlamını benim gibi, Manisalı kadınların da çok seveceğini düşünüyorum.
“MA” Ana Tanrıça anlamına geldiği gibi Ana yerine de kullanılıyor. “NİSA” kelimesinin de kadın demek olduğunu biliyoruz. Böyle olunca, Manisa’ya “Ana kadın” anlamı yüklemek yanlış olmaz değil mi? Yaşadığımız kentin Manisa olan adı ANAKADIN anlamına geliyor.
Manisa gerçekten ana kadınlarıyla ünlü bir kenttir. Örnek mi? İşte Akpınar'da kaya yontusu bulunan bereketin ve doğurganlığın simgesi Kibele. İşte altı kız altı oğlan doğuran Tantalos'un acılı kızı Niobe. Ve işte, Osmanlı padişahı Muhteşem Süleyman'ın annesi,Yavuz Sultan Selim'in eşi, Manisamızda Mesir Bayramını başlatan Hafsa Sultan. Manisa dediğim gibi, Ana Kadınlarıyla ünlü bir kent.
Manisalı kadınlar, yaşamın her alanında başarılı oluyorlar. Sivil toplum örgütlenmesinde öne çıkıyorlar. Nihal Yeğinobalı, Deniz Erbulak gibi önemli kadın edebiyatçılarımız var.
Manisa Kültür Sanat Kurumu olarak, Manisalı beş cumhuriyet kadını ile Hakkı Avan dostumun yaptığı söyleşileri “Onların Hikayesi” adı altında bir kitapta toplamıştık. Onların Hikayesi kitabında Mesadet Bayrak, Dr. Ulviye Tamer, Muazzez Taygon, Latife Erman ve Nevin Başdemir'in örnek yaşam hikayeleri anlatıldı.. Onların hikayesi aslında cumhuriyetin hikayesiydi. Onların hikayesi bir açıdan da Manisa'nın hikayesiydi. Manisa'da hikayesi hatta romanı yazılacak çok kadın var. Haydi gençler, sıvayın kolları yazın kadınlarımızın güzel hikayelerini. Onların hikayesi gelecek kuşaklara ulaşsın.
Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dedik ya, bir de bu günün nereden nasıl geldiğine bakalım. 8 Mart 1857 tarihinde ABD`nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi sonrasında çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katıldı.
26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka`nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart`ın "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanması önerisi oybirliğiyle kabul edildi. Böylece kadınlarımızın da bir günü olmuş oldu...
Bizim ülkemizde de kadınlarımızın dönüm noktası 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilanıdır. Erkeğinin yanında Kurtuluş Savaşına katılan kadınlarımız cumhuriyetimizin kurucusu, aydınlanmanın öncüsü Atatürk tarafından ödüllendirildi. Anadolu kadınına cumhuriyetle birlikte seçme seçilme hakkı tanındı. Kadın yasalar önünde ve yaşamın her alanında erkekle eşit sayıldı. Erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemelerin kaldırıldığı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanıyan Türk Medeni Kanunu da 17 Şubat 1926’da kabul edildi.
Kadınlara düşen görev kazanılmış haklarına sahip çıkmaktır.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun...
Karabulutlar kaplamış gökyüzünü
Kırılmış kolumuz kanadımız
Silahlarımız alınmış ellerimizden
Ordularımız dağıtılmış.
İhanet çöreklenmiş ülkeme kara bir yılan gibi
Kenetlenmiş çenelerimiz suskunuz.
Oysa esas olan, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.
Bu da ancak bağımsız kalmakla olur. Bağımsızlıktan yoksun olan uluslar karanlıktan kurtulamazlar
Türk’ün onuru, Türk’ün yetenekleri büyüktür Türk’e tutsak olarak yaşamaktansa ölmek yaraşır,
Öyleyse ya bağımsızlık ya ölüm diyordu Mustafa Kemal.
Ya bağımsızlık ya ölüm! 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz başladı. Çarpışmalar sırasında Türk askeri, kahramanlık ve fedakârlıklarına yenilerini ekledi. Yeni bir destan yazılıyordu Anadolu’da alın teri göz nuru ve kanla yeni bir destan yazılıyordu Anadolu bozkırında.
Başkomutan Mustafa Kemal’in, 30 Ağustos 1922’de Zafertepe’den bizzat yönettiği Büyük Taarruz’la büyük bir zafer kazanıldı. Tarihe altın harflere yazılan 30 Ağustos Zaferi’nin ardından, Çalköy’de yıkık bir evin avlusunda kırık bir kağnı arabası çevresinde toplandı paşalar. Harita üzerinde durum değerlendirmesi yaptılar.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanındaki, İsmet Paşa ve Fevzi Çakmak Paşa’ya Yunan Ordusunun yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve Yunanları mağlup etmek için İzmir’e girmenin şart olduğunu söylüyordu. İzmir’in kurtarılmasının ardından Cumhuriyet’e giden yol açılmış olacaktı.
Mustafa Kemal, Batı Cephesindeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bir bildiri kaleme aldı.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları;
Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz.
Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakârlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız.
Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır.
Savaş alanlarındaki başarı ve fedakârlıklarınızı yakından görüp izliyorum.
Ulusumuzun size olan övgülerinin iletilmesine aracılık etme görevinin arkasını bırakmayacak, sürekli olarak yerine getireceğim. Ödüllendirme için başkumandanlığa öneride bulunulmasını, cephe kumandanlığına buyurdum. Bütün arkadaşlarımın, Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim.
Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
Diyordu Mustafa Kemal
76 yaşında bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyım. En büyük dileğim, milli bayramlarımızı coşkuyla kutlanması ve büyük zaferlerin, Atatürk gibi büyük kahramanların adının ve anısının sonsuza dek yaşatılmasıdır.
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.
© Copyright 2024 - Yeni Manisa
E-mail : info@yenimanisa.com
gerekli
gerekli - yayımlanmayacak