Kat Mülkiyeti Kanunu’nda yapılan değişikler beni düş kırıklığına uğrattı. “Dağ fare doğurdu” dense hiçte yanlış olmaz. Yasa koyucuların tüm aksaklıkları ceza ile gidermek gibi bir koşullanmaları var. Her yaptıkları yasada akıllarına ilk gelen ceza oluyor. Özendirme, eğitme, işleyişi kolaylaştırma akıllarına gelmiyor bir türlü. Yazık…
Apartman ve site yönetimi gerçekten önemli.550 kişilik bir parlamento 184 kişiyle toplanıp görüşebilirken, 400 bağımsız bölümün olduğu bir site ancak 201 kişi ile toplanabiliyor. Yönetime seçilecek kişinin de en az 201 oy alması gerekiyor. Bunu sağlamak mümkün olmayınca, insanlar yasaya uygun olmayan biçimde, toplandıkları sayıyla yetiniyorlar. Yasaya uyanlarda sitelerine kayyım istiyorlar…
İnsanımız apartmanını ve sitesini yönetmede çok başarısız. Apartman ve site yönetimini beceremeyen bir toplumun, kent ve ülke yönetiminde de sıkıntılar yaşaması kaçınılmaz oluyor. Ben yapılacak değişikliklerle, sitelerin yönetiminin kolaylaştırılacağını, bunun bir demokrasi eğitimi olacağını düşünmüştüm. Boşuna
Kentlerde köylüler gibi yaşadığımız için, kör topal kentleşme oluyor ama, kentlileşme sağlanamıyor. Kentlileşme sağlanamayınca da demokrasi etkinleşemiyor.
TBMM’de, yetersiz kaldığı görülen, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun bazı maddelerinin değiştirilmesi için çalışma yapılmasını önemli bir fırsat olarak gördüğüm için, önceki dönem milletvekillerinin tümüne yararlı olur diye hazırladığım bir çalışmayı göndermiştim. Ancak anlıyorum ki, pek inceleyen olmamış.
Aslında, Kat Mülkiyeti Yasası’nın bazı maddelerinin değiştirilmesi yerine, yeni bir yasa yapılmalıydı. Yeni yasanın adı da Kentleşme ve Kentlileşme için Paydaşlık Yasası olmalıydı. Bu Yasa kentli yurttaşın, paydaşın el kitabı olabilmeliydi.
Apartman ve sitelerde oluşturulan Kat Malikleri Kurulu, toplumun aileden sonra, ikinci ve önemli kurumudur. Bu kurumu demokrasimizin en küçük birimi sayabiliriz. İnsanımız apartmanını, sitesini yönetmeyi bu kurumda öğrenecek ve öğrendiklerini, kent ve ülke yönetimine taşıyacaktır. Bu kurum toplumumuzun kentlileşebilmesi ve ortak sorunlarını ortaklaşa çözme alışkanlığı kazanması içinde önemlidir. Bu nedenle konunun önemine yaraşır bir özenle ele alınması yapılacak değişikliğin, soruna köklü ve kalıcı çözüm getirmesini beklerdik. Olmadı.
Yapılacak düzenleme ile, kayıt dışının kayıt altına alınması; kullanılmayan sığınakların kullanılır duruma getirilerek, ekonomiye kazandırılması; Topluma birlikte iş görme alışkanlığının kazandırılması; paydaşlık bilincinin verilmesi; kentlileşmenin hızlandırılması; toplumsal dayanışmanın güçlendirilmesi, sağlanabilirdi.
Yasayla getirilenler sadece yeni cezalar. Kat İrtifakını kurdurdunuz ve Yapı Kullanım İzni’ni aldınız diyelim eğer bir yıl içinde Kat Mülkiyetine geçmezseniz ödeyeceğiniz ceza bin yeni Türk lirası. Bir diğer yenilik olarak, geçimsiz, sürekli sorun çıkaran kat malikinin konutu hakim kararıyla bedeli dava açanlar tarafından ödenerek elinden alınabiliyor. Bu durum yeni değil ki, Kat Mülkiyeti Yasası’nda zaten vardı. Olmayan uygulamasıydı. Peki, şimdi olacak mı? Sanmıyorum.
Demokrasiyi içine sindiremeyen insanlar, demokratik yasalar çıkaramıyorlar. Her sorunu ceza ile çözmeye alışan toplumlar, uzlaşmayı, paylaşmayı, demokratik yönetimi beceremiyorlar…
Kat Mülkiyeti yasasında yapılan değişiklikler yetersiz ve sorun çözmekten uzak olduğu için yakında yeniden gündeme gelmesi kaçınılmaz olacaktır.
Kat Mülkiyeti Yasası’nda yapılan değişikliklerin yetersiz kalmasının sorumluluğunu salt iktidar partisinin milletvekillerine yüklemek haksızlık olur. Parlamento çalışmalarını yakından izledim. Yasa değişikliğine, tüm partiler oy verdiler. Üzerinde uzlaştıkları ender konulardan birisi oldu Kat Mülkiyeti Yasası… Güzel bir fırsatı değerlendirip, sorunları çözecek kalıcı bir yasa çıkaramadılar. Hadi, Milletvekilleri konunun yabancısıydı diyelim. Yasa değişikliğine, toplumun da katkısı olmadı. Anlayacağınız düzenli, kurallı yaşamayı sevmiyoruz. Sağlıklı kentleşmeyi ve birlikte yaşamayı beceremiyoruz….
Mustafa Pala
Karabulutlar kaplamış gökyüzünü
Kırılmış kolumuz kanadımız
Silahlarımız alınmış ellerimizden
Ordularımız dağıtılmış.
İhanet çöreklenmiş ülkeme kara bir yılan gibi
Kenetlenmiş çenelerimiz suskunuz.
Oysa esas olan, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.
Bu da ancak bağımsız kalmakla olur. Bağımsızlıktan yoksun olan uluslar karanlıktan kurtulamazlar
Türk’ün onuru, Türk’ün yetenekleri büyüktür Türk’e tutsak olarak yaşamaktansa ölmek yaraşır,
Öyleyse ya bağımsızlık ya ölüm diyordu Mustafa Kemal.
Ya bağımsızlık ya ölüm! 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz başladı. Çarpışmalar sırasında Türk askeri, kahramanlık ve fedakârlıklarına yenilerini ekledi. Yeni bir destan yazılıyordu Anadolu’da alın teri göz nuru ve kanla yeni bir destan yazılıyordu Anadolu bozkırında.
Başkomutan Mustafa Kemal’in, 30 Ağustos 1922’de Zafertepe’den bizzat yönettiği Büyük Taarruz’la büyük bir zafer kazanıldı. Tarihe altın harflere yazılan 30 Ağustos Zaferi’nin ardından, Çalköy’de yıkık bir evin avlusunda kırık bir kağnı arabası çevresinde toplandı paşalar. Harita üzerinde durum değerlendirmesi yaptılar.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanındaki, İsmet Paşa ve Fevzi Çakmak Paşa’ya Yunan Ordusunun yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve Yunanları mağlup etmek için İzmir’e girmenin şart olduğunu söylüyordu. İzmir’in kurtarılmasının ardından Cumhuriyet’e giden yol açılmış olacaktı.
Mustafa Kemal, Batı Cephesindeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bir bildiri kaleme aldı.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları;
Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz.
Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakârlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız.
Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır.
Savaş alanlarındaki başarı ve fedakârlıklarınızı yakından görüp izliyorum.
Ulusumuzun size olan övgülerinin iletilmesine aracılık etme görevinin arkasını bırakmayacak, sürekli olarak yerine getireceğim. Ödüllendirme için başkumandanlığa öneride bulunulmasını, cephe kumandanlığına buyurdum. Bütün arkadaşlarımın, Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim.
Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
Diyordu Mustafa Kemal
76 yaşında bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyım. En büyük dileğim, milli bayramlarımızı coşkuyla kutlanması ve büyük zaferlerin, Atatürk gibi büyük kahramanların adının ve anısının sonsuza dek yaşatılmasıdır.
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.
© Copyright 2023 - Yeni Manisa
E-mail : info@yenimanisa.com
gerekli
gerekli - yayımlanmayacak