Yaşananlar yoruyor insanı.
Nefes almak yoruyor.
Yazmak, konuşmak düşünmek yoruyor.
Bağırmak istiyorsun olmuyor.
Susuyorsun, susmak yoruyor insanı.
Bugün dileklerimi yazmak istiyorum.
Normalleşme istiyorum.
Tedirginlikler bitsin istiyorum.
Herkes mutsuz, yarınlarından umutsuz olmasın istiyorum.
Hepimizin yapması gereken bir iş var.
Gözlerinizi yumun ve “ben nerede hata yaptım?” sorusuna yanıt arayın.
Sonra hep birlikte “biz nerede hata yaptık?” sorusuna birlikte yanıt arayalım.
Biz nerede hata yaptık. Mutlaka hata yaptık derken, Orhan Gencebay’ın “Hatasız kul olmaz” şarkısının sözleri geldi aklıma.
“Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni
Dermansız dert olmaz, dermana sal beni
Kaybettim kendimi, ne olur bul beni
Yoruldum halim yok, sen gel de al beni.”
Yapılan hatalar olmasaydı bu durumlara düşmezdik.
Normalleşme istiyorsak, önce eleştiri özeleştiri yapmalıyız.
Ne yazık ki, bizde eleştiri ve özeleştiri geleneği yok.
Normalleşme için mutlaka eleştiri özeleştiri yapılmalıdır.
Bence, toplum olarak, Atatürk’ün gösterdiği, bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yolundaki yürüyüşümüzü önce yavaşlatarak, sonra durdurarak yaptık hatayı. Çağdaş uygarlık yolundan ayrılınca, yalnızlaştık. Neden, yalnızlaştığımızı “bizi istemiyorlar” şeklinde yanıtlayamayız. Neden istemediklerini anlamaya çalışmalıyız. Atatürk yedi düvele karşı savaşırken, tüm devletler karşısında saygıyla eğiliyordu. Genç Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletlere “hesap ver” diye değil “gel bize katıl” diye çağrılıyordu. Türkiye ile dost olmak isteyenlerin sayısı düşmanca tutum içinde olanlardan çok fazlaydı.
Şimdi hem içte hem de dışta büyük sorunlarımız var. İstersek birlik olursak, içteki ve dıştaki sorunların tümünü aşabiliriz. İstersek çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabiliriz.
Önce, bilgisayarımızda sorun çıktığında, virüs girdiğinde yaptığımızı yapalım, “fabrika ayarlarına“ dönelim. Anayasamızın 2’nci Maddesini bir daha okuyalım.” Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Fabrika ayarlarına dönmek, Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” demek ve bunu özümseyerek gereğini yapmaktır. OHAL’DE ne bekliyoruz o zaman, Cumhuriyette kalalım. Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandıralım. Atatürk’ün dediği gibi, Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıp aşmak için, bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yoluna yönelelim
Karabulutlar kaplamış gökyüzünü
Kırılmış kolumuz kanadımız
Silahlarımız alınmış ellerimizden
Ordularımız dağıtılmış.
İhanet çöreklenmiş ülkeme kara bir yılan gibi
Kenetlenmiş çenelerimiz suskunuz.
Oysa esas olan, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.
Bu da ancak bağımsız kalmakla olur. Bağımsızlıktan yoksun olan uluslar karanlıktan kurtulamazlar
Türk’ün onuru, Türk’ün yetenekleri büyüktür Türk’e tutsak olarak yaşamaktansa ölmek yaraşır,
Öyleyse ya bağımsızlık ya ölüm diyordu Mustafa Kemal.
Ya bağımsızlık ya ölüm! 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz başladı. Çarpışmalar sırasında Türk askeri, kahramanlık ve fedakârlıklarına yenilerini ekledi. Yeni bir destan yazılıyordu Anadolu’da alın teri göz nuru ve kanla yeni bir destan yazılıyordu Anadolu bozkırında.
Başkomutan Mustafa Kemal’in, 30 Ağustos 1922’de Zafertepe’den bizzat yönettiği Büyük Taarruz’la büyük bir zafer kazanıldı. Tarihe altın harflere yazılan 30 Ağustos Zaferi’nin ardından, Çalköy’de yıkık bir evin avlusunda kırık bir kağnı arabası çevresinde toplandı paşalar. Harita üzerinde durum değerlendirmesi yaptılar.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanındaki, İsmet Paşa ve Fevzi Çakmak Paşa’ya Yunan Ordusunun yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve Yunanları mağlup etmek için İzmir’e girmenin şart olduğunu söylüyordu. İzmir’in kurtarılmasının ardından Cumhuriyet’e giden yol açılmış olacaktı.
Mustafa Kemal, Batı Cephesindeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bir bildiri kaleme aldı.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları;
Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz.
Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakârlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız.
Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır.
Savaş alanlarındaki başarı ve fedakârlıklarınızı yakından görüp izliyorum.
Ulusumuzun size olan övgülerinin iletilmesine aracılık etme görevinin arkasını bırakmayacak, sürekli olarak yerine getireceğim. Ödüllendirme için başkumandanlığa öneride bulunulmasını, cephe kumandanlığına buyurdum. Bütün arkadaşlarımın, Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim.
Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
Diyordu Mustafa Kemal
76 yaşında bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyım. En büyük dileğim, milli bayramlarımızı coşkuyla kutlanması ve büyük zaferlerin, Atatürk gibi büyük kahramanların adının ve anısının sonsuza dek yaşatılmasıdır.
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.
© Copyright 2024 - Yeni Manisa
E-mail : info@yenimanisa.com
gerekli
gerekli - yayımlanmayacak