Arada bir geçmişte yazdığım köşe yazılarını da şöyle bir gözden geçiriyorum. Düşünce Atölyesi başlığı altında epey çok yazı yazmışım. Yazmanın ötesinde bu konuyu çok konuştuğumu da biliyorum.
Beyin Fırtınası, Arama Konferansı, Düşünce Atölyesi gibi isimlerin tümü ortak akıl ve etkin katılımla yapılan çalışmalar için kullanılıyor. Bu çalışma türü, gelişmiş ülkelerde çok kullanılan bir teknik olmasına karşın ülkemizde bu teknikten yeterince yararlanamıyoruz. Hele son yıllarda sanki tümden unuttuk gibi.
Her kuruluş bu tekniği kullanarak, yeni düşüncelerin üretilmesini, yeni vizyonların saptanmasını sağlayabilir. Çağdaşlaşma yolunda ilerleyen ülkemizde ve kentimizde bu tür çalışmalara yeterince ilgi gösterilmemesinin nedenini henüz anlayabilmiş değilim. Bunun nedenini bulmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Toplumda ihaleci bir anlayış var. Kimse düşünmek ve kafasını yormak istemiyor. Büyük bir gurup istiyor ki, birleri kendisi için düşünsün, birileri kendisi için uygulasın, Çalışmaların içinde olmak sorumluluk yüklenmeyi ve çalışmayı, kafa yormayı gerektiriyor. Tembel, tembel oturmak varken, bu işte nereden çıktı diyen çok insan var çevremizde. Oysa gelişmiş bir toplum, gelişmiş bir fert olabilmek için çalışmak karar ve uygulama süreçlerinin içinde olmak gerekiyor. Birlikte üretme tekniğini mutlaka öğrenmeli ve öğretmeliyiz.
Manisa ilinin potansiyellerini, sorunlarını ve vizyonunun belirlemek üzere 2001 yılında Anemon Otel’de yapılan EGEV (Ege Ekonomi Geliştirme Vakfı)’in düzenlediği, Arama Konferansı’na beni de çağırmışlardı. Dün gibi hatırlıyorum, katıldığım en verimli, en zevkli toplantı olması nedeniyle toplantıya ilişkin bazı saptamalarımı yeri geldikçe yakın çevremle paylaşmayı sürdürüyorum. 2001’den bu yana çok yazdım çok söyledim. Kendim söyledim kendim dinledim. Kendim yazdım kendim okudum. Hiçbir Allah'ın kulu çıkıp, “gelin düşünce üretelim, atölye çalışması yapalım, gelin tartışalım” demedi. Zaten tartışma denildiğinde milletin aklına kavga etmek geliyor. Tartışmadan nasıl düşünce üretilebilir ki, tartışmadan nasıl doğrulara ulaşılabilir ki?
“Düşünce Atölyesi” ortak akılla ve etkin katılımla yapılan bir çalışma anlamına geliyor. Daha önce de birkaç Düşünce Atölyesi çalışmasına katıldım. Bazı arkadaşlarım yurtdışına yaptıkları gezileri kazanım sayarlar, bende bu tür çalışmasına katılmış olmayı bir kazanım sayıyorum. Bu tür çalışmalarla, ortak akıl ve katılımla düşünce üretmek amaçlanıyor. Buna toplum olarak gerçekten çok ihtiyacımız var.
Yaşadığımız kentle ilgilenmek, kentimizin sorunlarını öğrenmek bu sorunlar için çalışma yapmak, kentli yurttaş olarak hepimizin görevi olmalı. Sorunları saptama, çözüm yolları ve projeler üretmek için Yeni Manisa Öncü Sitesinde Düşünce Atölyesi olarak kullanılabilecek bir mekan bile oluşturmuştuk. Oluşturduğumuz atölyede düşünce üretimini Manisa’da düzenli biçimde sürdürülen bir etkinliğe dönüştürmek istiyorduk. Çalışmalarımız epey sürdü. Öncü Sitesinden ayrılınca, yeni taşındığımız alanlarda da benzer çalışmaları sürdürdük. Bu konuda, kendini kentinden sorumlu tutan, kentli yurttaşlara büyük görev düşüyor.
Hiçbir akıl, ortak akıl ve katılımın yerini tutamaz. Önemli olan ortak aklı kullanabilir duruma gelmektir. Sorunların ortak akıl ve katılımla daha kolay aşıldığını gördükçe, Düşünce Atölyesi çalışmalarına gösterilecek ilginin artacağını düşünüyorum.
Düşünce Atölyesi ile ortak akıl ve etkin katılım harekete geçirilerek, düşüncenin filizlenip büyümesi amaçlanıyor. Üretilen düşünce, proje, karar her türlü ürün katılanların ortak malı oluyor. Keşke toplumumuzda çok sayıda Düşünce Atölyesi kurulabilse diyorum.
Kendini kentli sayan ve kentinden sorumlu tutan sevgili yurttaşlar, gelin birlikte çalışalım. Gelin yaşadığımız kenti birlikte biçimlendirelim. Gelin, yapacağımız çalışmalarla kentimizde yeni bir yönetim kültürünün oluşmasına, yerel demokrasinin güçlenmesine katkıda bulunalım...
Düşünce atölyelerinde, farklı düşünceler olmalı ki, o düşüncelerden yeni düşünceler üretilebilsin. Düşüncü atölyelerinde çalışmalar, bir kişinin etkin olup konuştuğu, diğerlerinin edilgen olduğu sadece dinlediği çalımalar değildir. Her katılımcı etkindir. Her katılımcı konuşur. Sonra ortak bir görüşte buluşulmaya çalışılır.
Belli aralıklarla bir araya gelmek, ülkemizi, kentimizi, sorunlarımızı ve çözüm yollarını tartışmak için girişimde bulunalım. Çağırırsanız gelirim. Zaman ayırır çalışırım. Buna gerçekten ihtiyacımız var. Düşünce Atölyesi çalışmalarını tüm STK’lar, Tüm kurum ve kuruluşlar başlatıp sürdürebilir. Hele bir başlatın, somut yararlarını gördükçe sürdüreceğinizden be bu tür çalışmalın yaygınlaşacağından hiç kuşkum yok…
Karabulutlar kaplamış gökyüzünü
Kırılmış kolumuz kanadımız
Silahlarımız alınmış ellerimizden
Ordularımız dağıtılmış.
İhanet çöreklenmiş ülkeme kara bir yılan gibi
Kenetlenmiş çenelerimiz suskunuz.
Oysa esas olan, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.
Bu da ancak bağımsız kalmakla olur. Bağımsızlıktan yoksun olan uluslar karanlıktan kurtulamazlar
Türk’ün onuru, Türk’ün yetenekleri büyüktür Türk’e tutsak olarak yaşamaktansa ölmek yaraşır,
Öyleyse ya bağımsızlık ya ölüm diyordu Mustafa Kemal.
Ya bağımsızlık ya ölüm! 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz başladı. Çarpışmalar sırasında Türk askeri, kahramanlık ve fedakârlıklarına yenilerini ekledi. Yeni bir destan yazılıyordu Anadolu’da alın teri göz nuru ve kanla yeni bir destan yazılıyordu Anadolu bozkırında.
Başkomutan Mustafa Kemal’in, 30 Ağustos 1922’de Zafertepe’den bizzat yönettiği Büyük Taarruz’la büyük bir zafer kazanıldı. Tarihe altın harflere yazılan 30 Ağustos Zaferi’nin ardından, Çalköy’de yıkık bir evin avlusunda kırık bir kağnı arabası çevresinde toplandı paşalar. Harita üzerinde durum değerlendirmesi yaptılar.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanındaki, İsmet Paşa ve Fevzi Çakmak Paşa’ya Yunan Ordusunun yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve Yunanları mağlup etmek için İzmir’e girmenin şart olduğunu söylüyordu. İzmir’in kurtarılmasının ardından Cumhuriyet’e giden yol açılmış olacaktı.
Mustafa Kemal, Batı Cephesindeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bir bildiri kaleme aldı.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları;
Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz.
Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakârlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız.
Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır.
Savaş alanlarındaki başarı ve fedakârlıklarınızı yakından görüp izliyorum.
Ulusumuzun size olan övgülerinin iletilmesine aracılık etme görevinin arkasını bırakmayacak, sürekli olarak yerine getireceğim. Ödüllendirme için başkumandanlığa öneride bulunulmasını, cephe kumandanlığına buyurdum. Bütün arkadaşlarımın, Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim.
Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
Diyordu Mustafa Kemal
76 yaşında bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyım. En büyük dileğim, milli bayramlarımızı coşkuyla kutlanması ve büyük zaferlerin, Atatürk gibi büyük kahramanların adının ve anısının sonsuza dek yaşatılmasıdır.
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.
© Copyright 2023 - Yeni Manisa
E-mail : info@yenimanisa.com
gerekli
gerekli - yayımlanmayacak