Yıldız Kenter’i izledim 19 Kasım 2007, Pazartesi akşamı Celal Bayar Üniversitesi Süleyman Demirel Salonu’nda. 17 yıl önce de izlemiştim Ben Anadolu’yu yine Yıldız Kenter’den. Yıldız Kenter 60 yıldır sahnede. Dile kolay. O’nun yaşındaki birçok kadın yatağından, koltuğundan kalkamıyor. O iki buçuk saat sahnede kalmayı beceriyor. Nasıl bir enerji bu böyle? Anlamak zor.
Evet, “Ben Anadolu”, 17 yıl sonra Kent Oyuncuları tarafından yeniden sahneleniyor. Ve biz Celal Bayar Üniversitesi sayesinde oyunu Manisa’da izleyebiliyoruz. Sağ olasın Sayın Semra Öncü. Binlerce teşekkür sana. Bu kentin kültür sanat yaşamına da katkıda bulunuyorsun. Kentle bütünleşen üniversite bu olsa gerek.
Ben Anadolu’yu her izlediğimde, Anadolulu olduğum için yürek kafesimin daha çok kabardığını hissederim. Bu topraklarda doğduğuma ve yaşadığıma sevinirim.
Güngör Dilmen ne güzel yazmış “Ben Anadolu”yu Yıldız Kenter ne güzel oynuyor.
Güngör Dilmen'in uygarlıklara analık etmiş, üstünde bilinçsizce yaşadığımız Anadolu toprağının mitolojik, tarihsel, toplumsal, insansal boyutlarını bu coğrafyanın ayrılmaz parçaları olan 'kadınlar' aracılığıyla yeniden yaşatan 'Ben Anadolu' Bereket tanrıçası Kibele ile başlıyor. Hani şu bizim Sipil’in kuzey yamancında yontusu olan Kibele’yle, Niobe’yle devam ediyor. Hani şu bizim yanına tiyatro yapımına başlayıp bitiremediğimiz, hani şu önem vermediğimiz, görmezlikten geldiğimiz, ağlamaktan göz pınarları kuruyan Niobe’yle. Hem Kibele hem de Niobe, Anadolu uygarlığının iki temel taşı. Ve şansa bakın ki, Kybele’de, Niobe’de Manisa’da. Bu şansa bakarken birde şanssızlığa bakın, iki değeri de görmezlikten geliyor benim sevgili hemşerilerim…
Kibele'den, Niobe’den, Halide Edip'e 16 Anadolu kadınının yüreğimizin atışını hızlandıran gözlerimizi dolduran yaşam öyküsünden bölümler yaşatıyor bize Yıldız Kenter. Büyük oyuncu Niobe’yi anlatırken resmen ağlıyor biliyor musunuz? Resmen ağlıyor. Ağlayan kaya oluyor neredeyse.
Uygarlığın harmanlandığı ve dünyaya taşındığı yer Anadolu. Anadolu’da adındaki ana yani kadın hep önde hep yukarıda olmuş. Uygarlıklara yön vermiş. İşte o kadınları anlatıyor, oynuyor, yaşıyor Yıldız Kenter. Her bölümde değiştirdiği saç biçimiyle, her bölümde 'Anadolu kadını'na çağına ve kişiliğine uygun düşen giysisiyle kılıçtan, kitaba gözlüğe kadar kişileştirme aksesuarlarıyla izlenmeye değer Yıldız Kenter.
"Kanatları çağrıştıran, yalın, ancak her kıvrımı bir işlev ve anlam yüklü toprak dekor da harikaydı. Durul Gence’nin müziği de öyle. Seyirciyi daha en baştan destanın içeriğiyle buluşturan, tarih içinde uzun bir serüvene çıkaran Durul Gence'nin özgün müziğinin de.
Bütün bu Anadolu kadınlarının her birini çağlarının, konumlarının ve kişiliklerinin özellikleriyle, tragedyadan komedyaya uzanan sonsuz bir duygular gamı içinde olağanüstü bir yaratıcılık gösterisiyle en etkileyici biçimde canlandıransa bütün bu kadınlardan damıtılmış bir başka Anadolu kadını, Yıldız Kenter. Gerçekten de Yıldız Kenter bu Anadolu kadınlarının her biri, tek kişi gibi görünen, ancak ruhu tüm Anadolu kadınlarıyla dopdolu bir büyük sanatçı.
Niobe Tiyatrosu’nun yapımını başlatan Dönemin Belediye Başkanı Ertuğrul Dayıoğlu’nun “Ben Anadolu”yu Niobe Tiyatrosu’nda yaşatmak gibi bir özlemi vardı. Dilerim bu özlem Yıldız Kenter ve Ertuğrul Dayıoğlu aramızdan ayrılmadan gerçekleşir. Allah ikisine de uzun ömür versin.
Kuzey yamacında Kybele kaya yontusunun, kuzey batı yamacında Niobe doğal kaya anıtının bulunduğu Sipil Dağının eteklerinde yapılmış bir tiyatroda Yıldız Kenter “Ben Anadolu”yu oynuyor. Düşünüyorum da, Keşke düşüncelerimiz gerçekleşebilse diyorum. Niye olmasın ki diyorum. Ben, Anadolu’yu ve yaşadığım kenti seviyorum…
Mustafa Pala
Karabulutlar kaplamış gökyüzünü
Kırılmış kolumuz kanadımız
Silahlarımız alınmış ellerimizden
Ordularımız dağıtılmış.
İhanet çöreklenmiş ülkeme kara bir yılan gibi
Kenetlenmiş çenelerimiz suskunuz.
Oysa esas olan, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.
Bu da ancak bağımsız kalmakla olur. Bağımsızlıktan yoksun olan uluslar karanlıktan kurtulamazlar
Türk’ün onuru, Türk’ün yetenekleri büyüktür Türk’e tutsak olarak yaşamaktansa ölmek yaraşır,
Öyleyse ya bağımsızlık ya ölüm diyordu Mustafa Kemal.
Ya bağımsızlık ya ölüm! 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz başladı. Çarpışmalar sırasında Türk askeri, kahramanlık ve fedakârlıklarına yenilerini ekledi. Yeni bir destan yazılıyordu Anadolu’da alın teri göz nuru ve kanla yeni bir destan yazılıyordu Anadolu bozkırında.
Başkomutan Mustafa Kemal’in, 30 Ağustos 1922’de Zafertepe’den bizzat yönettiği Büyük Taarruz’la büyük bir zafer kazanıldı. Tarihe altın harflere yazılan 30 Ağustos Zaferi’nin ardından, Çalköy’de yıkık bir evin avlusunda kırık bir kağnı arabası çevresinde toplandı paşalar. Harita üzerinde durum değerlendirmesi yaptılar.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanındaki, İsmet Paşa ve Fevzi Çakmak Paşa’ya Yunan Ordusunun yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve Yunanları mağlup etmek için İzmir’e girmenin şart olduğunu söylüyordu. İzmir’in kurtarılmasının ardından Cumhuriyet’e giden yol açılmış olacaktı.
Mustafa Kemal, Batı Cephesindeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bir bildiri kaleme aldı.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları;
Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz.
Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakârlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız.
Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır.
Savaş alanlarındaki başarı ve fedakârlıklarınızı yakından görüp izliyorum.
Ulusumuzun size olan övgülerinin iletilmesine aracılık etme görevinin arkasını bırakmayacak, sürekli olarak yerine getireceğim. Ödüllendirme için başkumandanlığa öneride bulunulmasını, cephe kumandanlığına buyurdum. Bütün arkadaşlarımın, Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim.
Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
Diyordu Mustafa Kemal
76 yaşında bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyım. En büyük dileğim, milli bayramlarımızı coşkuyla kutlanması ve büyük zaferlerin, Atatürk gibi büyük kahramanların adının ve anısının sonsuza dek yaşatılmasıdır.
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.
© Copyright 2023 - Yeni Manisa
E-mail : info@yenimanisa.com
gerekli
gerekli - yayımlanmayacak