Avrupa Birliği ülkeleri ve aday ülkelerde 9 Mayıs Avrupa Günü olarak kutlanıyor.
Bir Turizm Geliştirme Kooperatifi kurarak, Avrupa Birliği fonlarından yararlanmasaydık belki 9 Mayıs’ın Avrupa Günü olduğunu bilmeyecektim.
8 ve 9 Mayıs günlerinde, arkadaşlarım “Reklam Yıldızı mı oldun?” diye arayınca, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonunun ulusal televizyonlara verdiği reklamlarda, Kuruluşunu gerçekleştirdiğimiz Obasya’dan görüntülerle birlikte benim görüntülerimin olduğunu öğrendim. Benim için bu reklamın önemsediğim yanı, Obasya Turizm Geliştirme Kooperatifi olarak gerçekleştirdiğimiz kırsal konaklama tesisi ve zaman geçidi müzemizin bir başarı öyküsü olarak öne çıkarılması ve ödüllendirilmesidir. İnsan yaptığı iş beğenildiğinde bütün yorgunluklarından bir anda kurtuluyor. Yeni projeler için motive oluyor.
Manisa Yuntdağı’nda TKDK’dan (Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu) aldığımız hibe desteği ile gerçekleştirdiğimiz proje birçok kişi, kurum, kuruluş ve belediyenin ilgisini çekti. Projemizin benzeri Söğüt Belediyesi ve başka belediyeler tarafından uygulanmak isteniyor. Söğüt Belediye Başkanı Halil Aydoğdu tesislerimizi gezdi ve beğendi. Bizde kendilerine projelendirme ve uygulama aşamasında yardımcı olma sözü verdik.
Türkiye AB ile ilişkilerini hiçbir zaman koparmamalı. Avrupa Birliği’ne katılma kararından vazgeçmemeli. Çağdaş uygarlığa giden yol Avrupa’dan geçiyor. İnatlaşmanın bir yararı yok. Bizim Avrupa’ya duyduğumuz ihtiyaç kadar onlarında bize ihtiyacı var. “İdam bizim kırmızı çizgimiz” diyorlar. Ülkemizde idamı iç politika malzemesi olarak gündemde tutmanın bir anlamı yok..
Türkiye, hayata geçirdiği reformlarla AB yolunda kararlı adımlarla yürüdüğünü hem içte hem dışta göstermeli. Hem Avrupa Bakanlığı kuracaksın, hem 2014’ü ‘AB Yılı’ ilan edeceksin hem de idamı sürekli olarak dillendireceksin. Böyle tutarsızlık olmaz. O zaman, ilgili tüm bakanların katıldığı Reform Eylem Grubu toplantılarıyla AB seferberliği başlatmanın ne anlamı kalır ki? Mevzuat çalışmaları, iletişim stratejisi, öğrenci değişim programları hız kesmeden sürdürülmeli. İlişkilerde tutarlı olunmalı.
Türkiye’nin 1959’da Avrupa Ekonomik Topluluğu'na tam üye olmak için başvuruda bulunmasıyla başlayan yolculuk süreci son yıllarda gerçekleştirilen reformlarla yeni bir boyut kazanıyor diye sevinirken, son gelişmelerle, karşılıklı açıklamalarla yeniden belirsiz bir havaya girdiğini görerek üzülmeye başladık. Başladığımız noktanın gerisine düşmeyelim ne olur.
AB’ye tam üyelik sürecindeki reformlarla daha güçlü ve demokratik bir Türkiye olma yolunda ilerlemeliyiz. İnanın AB yolunda olmak, içinde olmak gibi yararlı gelişmelerin önünü açıyor. İçinde olamazsak bile yolunda olmanın sağladığı olanaklardan yararlanmalı ve tam üyelik kararlılığından ödün vermemeliyiz. AB yüzyıllardır savaşlarla sarsılan Avrupa’ya barışı getirmiş, refahın yükselmesini sağlamış ortak değerleri öne çıkararak ortak bir gelecek kurma ve küresel güç olma yolunda gelişimini sürdürmektedir. AB’ye, demokrasiyi, insan haklarını, barışı, kalkınmayı, yüksek yaşam standartlarını benimsediğimiz ve önemsediğimiz için girmeye çalışıyoruz. Bu yoldan dönemeyiz. AB yolu bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlık yoludur. Avrupa Günümüz kutlu olsun.
Karabulutlar kaplamış gökyüzünü
Kırılmış kolumuz kanadımız
Silahlarımız alınmış ellerimizden
Ordularımız dağıtılmış.
İhanet çöreklenmiş ülkeme kara bir yılan gibi
Kenetlenmiş çenelerimiz suskunuz.
Oysa esas olan, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.
Bu da ancak bağımsız kalmakla olur. Bağımsızlıktan yoksun olan uluslar karanlıktan kurtulamazlar
Türk’ün onuru, Türk’ün yetenekleri büyüktür Türk’e tutsak olarak yaşamaktansa ölmek yaraşır,
Öyleyse ya bağımsızlık ya ölüm diyordu Mustafa Kemal.
Ya bağımsızlık ya ölüm! 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz başladı. Çarpışmalar sırasında Türk askeri, kahramanlık ve fedakârlıklarına yenilerini ekledi. Yeni bir destan yazılıyordu Anadolu’da alın teri göz nuru ve kanla yeni bir destan yazılıyordu Anadolu bozkırında.
Başkomutan Mustafa Kemal’in, 30 Ağustos 1922’de Zafertepe’den bizzat yönettiği Büyük Taarruz’la büyük bir zafer kazanıldı. Tarihe altın harflere yazılan 30 Ağustos Zaferi’nin ardından, Çalköy’de yıkık bir evin avlusunda kırık bir kağnı arabası çevresinde toplandı paşalar. Harita üzerinde durum değerlendirmesi yaptılar.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanındaki, İsmet Paşa ve Fevzi Çakmak Paşa’ya Yunan Ordusunun yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve Yunanları mağlup etmek için İzmir’e girmenin şart olduğunu söylüyordu. İzmir’in kurtarılmasının ardından Cumhuriyet’e giden yol açılmış olacaktı.
Mustafa Kemal, Batı Cephesindeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bir bildiri kaleme aldı.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları;
Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz.
Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakârlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız.
Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır.
Savaş alanlarındaki başarı ve fedakârlıklarınızı yakından görüp izliyorum.
Ulusumuzun size olan övgülerinin iletilmesine aracılık etme görevinin arkasını bırakmayacak, sürekli olarak yerine getireceğim. Ödüllendirme için başkumandanlığa öneride bulunulmasını, cephe kumandanlığına buyurdum. Bütün arkadaşlarımın, Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim.
Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
Diyordu Mustafa Kemal
76 yaşında bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyım. En büyük dileğim, milli bayramlarımızı coşkuyla kutlanması ve büyük zaferlerin, Atatürk gibi büyük kahramanların adının ve anısının sonsuza dek yaşatılmasıdır.
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.
© Copyright 2024 - Yeni Manisa
E-mail : info@yenimanisa.com
gerekli
gerekli - yayımlanmayacak